SAP danışmanlığı hizmetleri veren
firmalardaki çalışanların neden yönetici olamadığı konusunda yazdığım yazım iki günde yüzlerce defa okununca
konunun devamını da kaleme alma ihtiyacı hissettim. İlerleyen zamanda, bu konuda
daha da fazla yazı yazacak gibi görünüyorum.
İlk yazımda çalışanların şirket
hedeflerine ortak edilmediklerini, bu sebeple de çalıştıkları firmayı
benimseyemediklerini yazmıştım. Bu konuyu biraz daha derinleştirelim.
Öncelikle şu bilgiyi vereyim; dünya
çapındaki danışmanlık firmaları için hedef her yıl minimum %15 büyümektir.
Şirketin başarılı sayılabilmesinin birinci kriteri budur. Türkiye’ye
geldiğimizde ise durumun biraz daha farklı olduğunu görüyoruz. Türkiye’de
firmalar belirli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra büyümeyi durduruyor. Türkiye’deki
firmalara baktığınızda genellikle beşinci yıllarında doruk noktalarına
ulaştıklarını görürsünüz. Katma değer sağlayan hizmetler sunmadıktan sonra bu
noktada kalmaları doğal karşılanabilir. Katma değer sağlayan hizmetler sunmak
için, mevcut iş yapış modellerini değiştirmeleri, belirli bir süre kar elde
etmeksizin yatırım yapmaları gerekeceği için genellikle patronlar bu çeşit bir
çalışmaya sıcak bakmazlar. Eğer amaç patron olarak belirli bir hayat standardı
yakalayıp, onu sürdürmekse bu yaklaşımları doğrudur. Ancak çalışanlar açısından
bu durum sakınca arz eder. Çünkü bu tarz bir şirkette çalışanlar, büyük bir
idealin peşinden koşan bireyler değil, patrona hizmet eden bir grup insan
olarak hayatlarını sürdürürler. Maalesef Türkiye’deki SAP danışmanlık
firmalarının durumu budur.
Hal böyle olunca bu kurumların
bir “şirket kültürü” oluşturmaları da imkansız hale geliyor. Şirket kültürünü
şu şekilde açıklayayım; “Bir şirketin doğasını ve çalışanlarını karakterize
eden ortak değerler, tutumlar, standartlar ve inançlardır.” Şirket kültürü
genellikle şirketin hedeflerinde, stratejilerinde, çalışanlarına, müşterilerine
ve diğer paydaşlarına karşı sergilediği yaklaşımlarda kendini gösterir. Ortak
değerlerin, inançların ve hedeflerin olmadığı SAP danışmanlık şirketlerinde
çalışanların uzun süre kuruma bağlı kalmalarını beklemek hayalciliktir. Çalışan
ile kurum arasında manevi bir bağ kurulmadığı sürece çalışanlar her zaman daha
fazla ücret veren şirkete geçiş yaparlar ki mevcut durumda çok da
yadırganmaması gereken bir davranıştır. Küçük şirketlerde çalışanların daha
uzun süre çalıştıkları kurumlarda kalmalarının temel sebebi de budur. Küçük
şirketlerde şirketin sahipleri doğrudan şirket kültürünü temsil ettikleri için
ve tüm çalışanlara hal ve hareketleri ile bu kültürü yayabildikleri için
çalışanların kuruma karşı bir manevi bağı oluşur. Ancak işler büyüdükten sonra,
şirket sahipleri bütün çalışanlarla tek tek ilgilenemez hale geldiklerinde
problemler baş göstermeye başlar. Bu noktada kurumsallaşmanın önemi biraz daha
iyi algılanabilir. Eğer Türkiye’deki SAP danışmanlık firmalarının sahipleri
şirketlerinin satışlarını artırmaya odaklandığı kadar kurumsallaşmasına da
odaklansaydı hem kendileri hem de çalışanları için çok daha mutlu bir çalışma
ortamı elde edebilirlerdi. Ancak ilk yazımda da belirttiğim gibi şirket
sahiplerinin düşüncesi ülke sınırları içinde minimum ihtiyaca cevap verebilecek
kadar profesyonelleşmek olduğu için bu konuda başarısız olduklarını
söyleyebiliriz.
Mutlu çalışma ortamı çalışanlara yalnızca
maddi değerler sunularak elde edilemez. Bunun örneğini hepiniz çalıştığınız
şirketlerde görmüşsünüzdür. Mutlu çalışma ortamı oluşturmak isteyen şirket
sahipleri ofiste bir hobi odası kurup içine de bir Playstation alıyorlar.
Amiyane bir tabirle ifade etmek gerekiyorsa, Türkiye’de SAP danışmanlık
firmalarında çalışanları mutlu etmek için Playstation almayanı dövüyorlar.
Dünyanın başka bir yerinde Playstation’a bu kadar büyük, bu kadar ulvi bir
anlam yükleyen başka kurumlar var mıdır çok merak ediyorum. Muhtemelen Sony,
ürettiği ürünün, yüksek eğitimli 200 – 300 çalışanın mutluluğunu sağlayacak
araç olarak kullanılacağını bilseydi Playstation’ı piyasa fiyatının 10 katına
satardı.
Bence mutlu çalışanlar elde
etmenin yolu yalnızca materyalist yaklaşımlarda bulunmak değil, kurumsallaşmak,
bir şirket kültürü inşaa etmekten geçiyor. İlk yazımda da belirttiğim gibi
firmalar hedeflerini ve stratejilerini çalışanlarına yayabilse ve şirket
hedeflerine koşarken bir taraftan da bireylerin hedeflerini göz önünde
bulundurabilse problem büyük oranda çözülecektir. Bunun için etkin bir insan
kaynakları politikası üretmek gerekir. Bu noktada mevcut firmalara bir bakalım;
insan kaynakları departmanında görevi işe alım, bordro ve özlük işleri olmayan
kaç kişi çalışıyor? Bildiğim kadarıyla SAP danışmanlık firmaları kendilerine
çalışan bulması için işe alım şirketlerine yüklü miktarlarda ödeme yapıyor.
Madem bu kadar yatırım yapılacak, bu yatırımları yeni çalışan bulmak yerine
eldekileri tutmak için harcamak daha doğru olmaz mı? Ancak daha önce de
söylediğim gibi çalışanları elde tutmanın yolu onlara uzun vadeli planlar
sunabilmektir. Burada bir soru daha sorayım; çalıştığınız şirketin uzun vadeli
planı nedir? Şirketinizin kurucuları ve ortakları emekli olduktan sonra
çalıştığınız şirket ve haliyle sizin kariyeriniz nasıl devam edecek hiç
düşündünüz mü? Muhtemelen düşündünüz ancak bir cevap bulamadığınız için en kısa
sürede elde edebileceğiniz kadar maddi kazanç elde etme yoluna gittiniz. Bu
durum da size en fazla maaş öneren şirketi tercih etmenize sebep oldu.
İşte tam da bu sebeplerden ötürü
Türkiye’de SAP danışmanlık firmaları kendilerine sürekli büyümeyi ve
kurumsallaşmayı hedef olarak koymak zorundalar. Aksi takdirde şirketlerin ömrü,
kurucularının emeklilik tarihleri kadar olur. Bu da çalışanların kendilerine
bir gelecek göremedikleri, özdeşleşemedikleri ve daha iyi maddi imkanlar sunan
başka bir firmaya her an geçiş yapabilecekleri bir ortam oluşturur. Sürekli
büyümek demek, çalışanlara sürekli olarak yeni kariyer olanakları sağlayabilecek
bir ortam oluşturmak demektir. 150 – 200 çalışanda uzun yıllar takılıp
kalınırsa şirket içinde yeni pozisyonlar oluşmaz ve çalışanlar kendilerini kariyerlerinde
ilerleyemedikleri bir durum içinde bulurlar. Yüksek eğitimli bu insanlar bir
hedefe odaklandırılamazsa onları kaybetmek işten bile değildir. Bunun yolu da
şirkete büyük bir hedef koyup, bunu şirket kültürünün bir parçası haline
getirmek ve çalışanlara da bu büyük hedefe ilerlerken kendilerinin bireysel
hedeflerine ulaşabilecekleri bir ortam sunmaktır.
Bireysel hedefler konusundaki
yorumumu bir önceki yazımda ifade etmiştim. Bir şirkette herkes yönetici olacak
diye bir kaide yok. Çalışanlar için en uygun bireysel hedefler kurum ve çalışan
tarafından beraberce belirlenmelidir. Eğer bir çalışan şirkete yönetici olarak
değil de kıdemli bir danışman olarak daha fazla değer katacaksa kendisini bu
yönde yönlendirmek gerekir. Aksi takdirde içi boş ünvanlar dağıtmaya devam
etmek gerekir.
Son söz olarak şunu da belirtmek
isterim; yazılarımda Türkiye’deki SAP danışmanlık firmalarının sahiplerine
biraz yüklenmiş gibi oldum. Ancak şunun da unutulmamasını isterim, bu insanlar
şirketlerini kurmak ve devam ettirmek için çok büyük maddi ve manevi
fedakarlıklar yapmışlardır. Bugün yaklaşık 2.000 – 2.500 kişinin çalıştığı bir ekosistem
yaratılmışsa, bu insanlar sayesinde olmuştur. Patronlarınızı yargılarken bu
konuyu da göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim.
p.s. Yakın bir tarihte genel
katılıma açık bir eğitim düzenleyip, şirket yönetimi konusunda edindiğim
bilgileri isteyen herkes ile paylaşmayı düşünüyorum. Bu sebeple linkedin
üzerinde (https://www.linkedin.com/company/novaline) Novaline’ı takip etmenizi öneririm.
Elinize sağlık. Güzel bir yazı dizisi olmuş.
YanıtlaSil